bilgi@burhaneray.com +90 212 644 02 01

I- GİRİŞ

   

Katma Değer Vergisi Kanunu’nun 28. maddesine göre ‘KDV oranı, vergiye tabi her bir işlem için % 10’dur. Bakanlar Kurulu bu oranı, dört katına kadar arttırmaya % 1’e kadar indirmeye, bu oranlar dahillinde muhtelif mal ve hizmetler ile bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmeye yetkilidir’. Dikkat edilirse Bakanlar Kurulu 1- muhtelif mal ve hizmetler için 2- bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmeye yetkili kılınmıştır. Bakanlar Kurulu bu iki kıstas dışında bir başka kıstastan hareketle KDV oranı tespit etmeye yetkili değildir.

 

Kanun koyucu Bakanlar Kurulu’na muhtelif mal ve hizmetler için farklı oranlar belirleme yetkisini iki amacı gerçekleştirmek üzere vermiştir: 1- Devlete gelir temin etmek, 2- Vergi adaletinin sağlanması.

 

Peki bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranlar tespit etmek yetkisi Bakanlar Kurulu’na niçin tanınmıştır? Bu makale ile bir taraftan bu sorunun cevabını aramaya çalışırken diğer taraftan Bakanlar Kurulu’nun bu yöndeki bir kararı incelenecektir.

   

II- PERAKENDE TESLİM AŞAMASINDA FARKLI KDV ORANI TESPİTİNİN ÖNEMİ

 

KDV esas itibariyle nihai aşamayı yani alış veriş zincirinin son aşaması olan perakende safhayı vergilendirmeyi amaçlamaktadır. Önceki aşamalardaki vergilendirme bu aşamalarda yaratılan katma değerin vergilendirilmesiyle sınırlıdır. Zira katma değer vergisi sistemi indirim mekanizmasını içerir. İndirim mekanizmasıyla alımlar sırasında yüklenilen KDV, satışlarda alınan KDV’de indirilir. Böylelikle herhangi bir malın dolaşım sürecinde perakende safhadan önceki aşamalarda ödenen vergiler, bu aşamalarda rol alan piyasa aktörleri üzerinden bir yük oluşturmaz. Bu durumda KDV’nin son yüklenicisi dolayısıyla asıl mükellefi nihai tüketici durumunda bulunan kişi ve kurumlardır. Yani önceki aşamalardaki KDV mükellefleri sadece vezne görevi yapmışlardır. Böyle olunca da bazı mallar için perakende safhada daha yüksek KDV oranı tespit etme konusunda Bakanlar Kurulu’na yetki verilmesiyle, vergi yükünün KDV Kanunu’nun amacına uygun bir şekilde nihai tüketim aşamasına kaydırılmak istendiğinin amaçlandığı anlaşılmaktadır

 

Bakanlar Kurulu bu yetkilerini Yasa’nın yürürlüğe girdiği 1985 yılından bugüne akan zaman içerisinde sık sık kullanarak muhtelif mal ve hizmetler ile bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmiştir. Bakanlar Kurulu’nun bu kararları uyarınca bugün için yüzde 1, yüzde 8 ve 18 olmak üzere 3 ayrı liste yürürlüktedir ve yüzde 1 oranına tabi bazı mal ve hizmetlerin perakende satışında yüzde 8 veya yüzde 18 oranında KDV uygulanmaktadır.

 

Ancak Bakanlar Kurulu malların KDV oranını değiştirebilmek için bu iki yol dışında Yasa’da olmayan üçüncü bir yola başvurmaktadır: Perakende satışın tarifini değiştirmek. Konuya ilişkin 23.12.2003 tarih ve 2003/6666 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı([1]) şöyle: ‘Ürünleri, aynen ya da işlendikten sonra satanlar ile işletmesinde kullanacak olanların gerçek usulde katma değer vergisi mükellefi olmamaları halinde bunlara yapılan teslimler de perakende teslim sayılır.’

 

Oysa Bakanlar Kurulu daha evvel yayınladığı 17.07.2002 tarih ve 2002/4480 sayılı Kararname ile perakende satışın tarifini şöyle yapmıştır: ‘Perakende safhadaki teslimden maksat; teslimi yapılan ürünlerin aynen veya işlendikten sonra satışını yapan kişiler dışındakilere satılmasıdır.’ Bu tanım vergi hukukunda ve yazınında ötedenberi kabul gören bir tanımdır. 3100 sayılı Katma Değer Vergisi Mükelleflerinin Ödeme Kaydedici Cihazları Kullanmaları Mecburiyeti Hakkındaki Kanun’un temelinde bu tanım vardır, 213 VUK’un perakende satış fişi ve fatura düzenine ilişkin hükümler bu tanım esas alınarak düzenlenmiştir. İkmalen ve re’sen tarhiyatlarda gayrisafi karın tespitinde bu tanımdan faydalanılmaktadır. Bu tanım uzun süre yürürlükte kalmış GVK’nın 111. maddesindeki ortalama kar hadleri esasında aynen yer almıştır. Şu halde perakende satış tanımındaki bu değişikliğin vergi terminolojisi, hukuku ve uygulamalarında kargaşa yaratmaya elverişli bir ortam yaratacağı daha bu düzenlemenin yapıldığı zaman bilinmesi gereken bir gerçekliliktir.

 

Peki amaç nedir? Niçin bir kargaşa yaratma pahasına ‘perakende teslim’in tarifi değiştirilmiştir? Malum bazı mallar için KDV oranı perakende öncesi aşamalarda %1 iken toptan aşaması % 8 veya %18 olarak belirlenmiş durumda. Öyle anlaşılıyor ki Bakanlar Kurulu sonuçları ne olursa olsun bu durumdan yararlanmak istemiştir. Yüksek KDV oranı uygulanacak alanı büyütmek uğruna hukuk, sözlük, dil bilimi, teknik ve ticari icapları bir yana bırakılarak ‘perakende teslim’ kavramının içi boşaltmıştır.

 

Bakanlar Kurulu yüksek KDV oranı uygulamak uğruna önce o ürünün perakende aşaması için yüksek, buna karşın perakende öncesi aşamalar için düşük KDV oranı tespit edip sonra perakende teslim kavramını değiştirerek, bu yüksek oranların uygulama alanını genişletmek gibi incelikli yöntemlere başvurmak yerine niçin o ürünün bütün teslim aşamaları için tek ve yüksek bir oran tespit etmemiştir? Üstelik böyle bir yetkisi de bulunduğu halde. Elbette yüksek KDV oranı uygulansın görüşünde olduğumuz için bu ifadeyi kullanmıyoruz. Ancak Bakanlar Kurulu’nu böyle ‘ince eleyip sık dokumaya’ iten nedenler vardır. Buğdaydan, küçükbaş ve büyükbaş hayvan alımına kadar gıda tüketiminin temeli olan ve sanayi alanında da kullanılan 67 ayrı tarım ürününüdür söz konusu olan. Yani bir taraftan bu ürünlerin KDV oranını düşük göstermek, böylece şirin görünmek, diğer taraftan vergi yükünü arttırmak gibi birbirine son derece aykırı iki durumu bir tek işlemle gerçekleştirmek istenince ortaya bazı garipliklerin çıkması doğaldır. Şöyle ki:

 

Bakanlar Kurulu toptan aşamada düşük, perakende aşamada yüksek KDV oranı uygulamak istediğine göre vergi yükünü nihai aşamaya kaydırmayı amaçlamıştır. Perakende öncesi aşamalarında vergi yükünü düşük tutmak ekonomi dilinde Devletin ticareti kendi olağan akışına bırakması yani piyasaya müdahale etmemesi anlamına gelir. Ancak şimdi bazı toptan teslimlere, hukuka aykırı bir kararla ‘toptan teslim değil, perakende teslimdir’ denildiğinden alış-veriş zincirinin bu halkasında tarafları çatıştıracak düzeyde karşı karşıya gelmiş olur. Bu piyasanın olağan akışına müdahaledir. Çünkü alıcı toptan alım yaptığını KDV mükellefiyetinin bu durumu değiştiremeyeceğini dolayısıyla %1 oranında KDV ödeyeceğini söyleyecek; satıcı ise, bir sıkıntı yaşamamak için % 8 ve/veya % 18 KDV tahsil etmek isteyecektir. Diğer faktörleri ihmal edersek -ki içinde bulunduğumuz ekonomik kriz koşullarında diğer koşullar hiç de satıcı lehine değildir- yüksek KDV uygulanacağına dair kararın hukuksal olarak sağlam zemine dayanmadığı bir ortamda, satıcı düşük KDV oranına rıza gösterecektir. Dikkat edilirse perakende öncesi aşamalarda vergi yükünün düşük tutulması piyasalara işlevsellik kazandırırken, perakende satışın tanımında yapılan bu değişiklik tarafları çatıştırmaya ve piyasanın işleyişini bozmaya elverişli bir ortam yaratmıştır. Ayrıca satıcı şayet düşük KDV oranı uygulamış ise kendini Vergi İdaresi karşısında büyük oranda riske etmiş demektir.

   

III- KARARDAN ETKİLENECEK OLANLAR

 

A- GERÇEK USULDE MÜKELLEFİYETİ OLMAYANLAR

 

Bu incelikli yöntemin doğurduğu sonuçlara daha ayrıntılı girmeden evvel Kararda geçen ‘gerçek usulde katma değer vergisi mükellefi’ ifadesini incelemek gerekmektedir. Hemen belirtelim ki KDV Kanunu gerçek usulde mükellefiyet dışında herhangi bir mükellefiyet şekli öngörmemiştir. Yasa’nın ilk halinde var olan götürü usulde vergilendirme 4269 sayılı yasa ile 1.1.1999 tarihi itibariyle yürürlükten kaldırılmıştır. Dolayısıyla 4269 sayılı Yasa ile yapılan değişikliklerle beraber KDV’de mükellefiyet, gerçek usulde vergilendirme ile sınırlı kaldığına göre, Bakanlar Kurulu Kararı’nda geçen ‘gerçek usulde katma değer vergisi olmayan’ ifadesinin içini vergi tekniği ve hukukuna uygun şekilde dolduracak bir mükellef ya da mükellef kitlesi bulunmamaktadır.

 

Acaba bir ifade yanlışlığı mı söz konusudur? Yani ‘katma değer vergisi mükellefiyeti’ ifadesi yerine yanlışlıkla ‘gerçek usulde katma değer vergisi mükellefiyeti’ ifadesi mi kullanılmıştır? Şayet ‘gerçek usulde katma değer vergisi mükellefiyeti’ yerine ‘gerçek usulde’ sözcükleri kullanılmadan sadece ‘katma değer vergisi mükellefiyeti’ denilmiş olsaydı o vakit KDV’den muaf tutulmuş kişi ve kurumlarla istisna edilen iş ve işlemler anlaşılacaktı. Ancak karar 23.12.2003 tarihinde alınmış ve o günden bu yana ilk haliyle hiç değişmeden varlığını korumuştur. O halde Karar’ın nasıl uygulandığına bakmak gerekecektir. Başvuracağımız kaynaklar; Maliye Bakanlığı tarafından yapılan açıklamalar, konu hakkında yayınlanan makaleler ile yargı kararları olacaktır.

 

Maliye Bakanlığı yayınladığı 91 Seri No.lu KDV Genel Tebliği’nde, Bakanlar Kurulu’nun sözkonusu kararıyla ‘perakende teslim’ın tanımını değiştirdiğini belirtmiş, ancak ‘gerçek usulde katma değer vergisi mükellefi olmamaları’ ifadesine herhangi bir açıklık getirmemiştir.

 

B- KDV’DEN İSTİSNA OLAN KİŞİ VE KURUMLAR

 

Belirtmek gerekir ki konu hakkında ulaşılabilen makale, genel tebliğ, özelge ve yargı kararlarından çıkan ortak sonuç; Vergi İdaresi’nin, teslim ve hizmetleri KDV’ye tabi olmayan ya da KDV’den istisna olan kişi ve kurumların, gerçek usulde KDV mükellefiyetleri olmadığı, bu nedenle bu kişi ve kurumlara yapılan teslimlerin, toptan satış olsa dahi perakende aşaması için belirlenen KDV oranlarına göre vergilendirilmesi doğrultusundadır. Dolayısıyla; KDV Kanunu’nun 17. maddesinde sayılan vergiden istisna edilmiş kişi, kurum, vakıf, dernek, yardım sandıkları, kooperatifler ile bunlara söz konusu ürünleri satan gerçek usulde KDV mükellefiyeti bulunan kişi ve kurumlar bu uygulamadan açıkça etkilenmektedirler.

 

Bu durumda KDV Kanunu’nun 17. maddesinde belirtilen genel ve katma bütçeli daireler, il özel idareleri, belediyeler, köyler, üniversiteler, döner sermayeli kuruluşlar, kanunla kurulan kamu kurum ve kuruluşları, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, siyasî partiler ve sendikalar, kanunla kurulan veya tüzelkişiliği haiz emekli ve yardım sandıkları, kamu menfaatine yararlı dernekler, tarımsal amaçlı kooperatifler ve Bakanlar Kurulu’nca vergi muafiyeti tanınan vakıflar, köyler ve üniversitelere yapılan teslimler toptan satış olsa dahi bu kurumların gerçek usulde mükellefiyetleri olmadığı için perakende aşama için belirlenen yüksek oran üzerinde KDV hesaplanacaktır.

 

Yine bu Kararla beraber;

 

– Gelir Vergisi Kanunu’na göre vergiden muaf esnaf ile basit usulde vergilendirilenler,

 

– Gelir Vergisi Kanunu’na göre gerçek usulde vergiye tabi olmayan çiftçiler,

 

KDV Kanunu’nun 17. maddesi uyarınca bu vergiden istisna edildiklerinden bunlara yapılan satışlar, toptan satış olsa dahi bu aşama için belirlenmiş KDV oranlarına göre değil, perakende aşaması için belirlenmiş yüksek KDV oranları üzerinden vergilendirilecektir.

   

IV- TANIM DEĞİŞİKLİĞİNDEN KDV ORANI ETKİLENEN ÜRÜNLER

 

Liste oldukça zengindir. Dikkat edilirse tanım değişikliğiyle KDV oranı artan ürünlerin yaygın bir kullanım alanı vardır. Kararla beraber:

 

– (1) Sayılı Listenin 2/a sırasında yer alan; mazı, palamut, kendir tohumu, kanola, kitre gibi bazı ürünlerin toptan satışlarında KDV oranı %1 iken perakende aşamada %18 olmuştur.

 

– (1) Sayılı Listenin 1. sırasında yer alan; kuru üzüm, kuru incir, ceviz, fındık, antep fıstığı, çam fıstığı, yer fıstığı, kestane, leblebi, ayçiçeği çekirdeği, kabak çekirdeğinin toptan satışlarında KDV oranı %1 iken perakende aşamasında %8’dir.

 

– (1) Sayılı Listenin 2/b sırasında yer alan; meyan kökü, meyan balı, meyan hülasası, çöven, sumak yaprağı, defne yaprağı, ıhlamur, kekik, adaçayı, mahlep, kimyon, susam, anason, haşhaş tohumu, rezene tohumu, süpürge teli ve tohumu ile bunlardan mamul süpürgeler, kapari (kebere), harnup (keçiboynuzu), harnup çekirdeği, zerdali çekirdeği, kişniş, acıbadem, kuzu göbeği, mantar, şeker pancarının toptan satışlarında KDV oranı %1 iken perakende aşamasında %8’dir.

 

– (1) Sayılı Listenin 3. sırasında yer alan; buğday, arpa, mısır, yulaf, çavdar, darı, çeltik, soya, kuru fasulye, kuru barbunya, kuru bakla, nohut, mercimek, patates, kuru soğan, sarımsak, zeytin, zeytinyağı, küçük ve büyükbaş hayvanların (arılar dahil) toptan satışlarında KDV oranı %1 iken perakende aşamasında %8’dir.

 

Bu durumda (1) Sayılı Listenin 2/a sırasında yer alan ürünlerin gerçek usulde katma değer vergisi mükellefi olmayanlara satışında ürünlerin KDV oranı 17 kat, aynı Listenin 1, 2/b ve 3. sıralarında yer alan ürünlerde ise KDV oranı 7 kat artmıştır.

   

V- KARARA VE UYGULAMASINA İLİŞKİN GÖRÜŞLER

 

Vergi İdaresi’nin Karar’a ilişkin uygulamaları, Ramazan IRMAK tarafından yazılmış iki ayrı makalede ele alınmıştır. Benzer yaklaşımlara Ö.Alparslan ARİTE tarafından yazılan makalede de rastlanmaktadır([2]).

 

Sayın IRMAK tarafından Eylül 2006 tarihinde yayınlanan([3]) makalede, konu ‘Basit Usulde Vergilendirilen Mükelleflere Yapılan Büyük ve Küçükbaş Hayvan Eti Satışlarında Uygulanacak KDV Oranı’ açısından ele alınmıştır. Makalede, ‘Bakkal, manav, kasap, lokanta vs. işleten birçok basit usulde vergilendirilen mükellef bulunmaktadır’ tespiti ile beraber ‘Bu düzenlemenin birçok mükellefi vergi ziyaına sebep olma noktasına’ getireceği vurgusu yapılmıştır. Aynı makalede ‘Maliye Bakanlığı denetim elemanlarının bile vergi dairesinden mükellefiyet bilgisi sorgulamadan satış yapılan mükellefin basit usulde vergilendirilen mükellef olup olmadığını fatura üzerinden anlayamamaktadırlar’ denilerek mükelleflerin kimlerin gerçek usulde mükellefiyetlerinin olup/olamayacağını kavramasındaki güçlük açıklanmıştır.

 

Sayın IRMAK’ın bu konuda Eylül 2007’de ikinci bir makalesi yayınlanmıştır([4]). Bu makalede basit usulde vergilendirilen mükellef sayısının 765.275’i bulduğu belirtildikten sonra ‘Basit usulde vergilendirilen mükelleflerin sayısının yüksekliği olayın vahametini göstermektedir.… Basit usulde vergilendirilenlere mal satan mükellefler, büyük risk altındadır. Esasında risk sadece basit usulde yapılan satışlardan kaynaklanmaktadır. Riskin temel nedeni … mükelleflere, satış yaptıkları kişi ve kurumların gerçek usulde KDV mükellefiyetleri olup olmadığını araştırma külfetinin yüklenmesidir’ ifadelerine yer verilmiştir. Bu makalede ‘Katma değer vergisi açısından perakende satış tanımı, serseri mayına’ benzetilerek ‘Hangi mükellefi ne zaman nerede vuracağı belli değil’ vurgusu yapılmıştır. Söz konusu makalelerin bu vergi incelemelerinde görev yaptığı anlaşılan vergi inceleme elemanları tarafından kaleme alınması ve bu makalelerde perakende satış tanımının ‘serseri mayına’ benzetilmesi kayda değer.

 

Dikkat edilirse Karar’ın uygulamaya girmesiyle beraber basit usulde vergilendirilenlere bu ürünlerin satışını yapan mükellefler büyük bir risk altına girmiştir. Bakkal, manav, kasap, lokanta, büfe, seyyar satıcı vb. faaliyetlerle uğraşanlar bu kapsamda sayılan ürünlerin alımında toptancı niteliğindedirler. Satmak amacıyla ya da bir başka ürüne dönüştürmek amacıyla bu ürünleri satın almaktadırlar. Satıcı, bu alıcıların gerçek usulde KDV mükellefiyetinin olup olmadığını bilmediği gibi öğrenmek için yasal bir yetkiye de sahip değil. Bu durumda bu toptan satışları için belirlenen %1 oranını uygulayacaktır. Aksi durumda yani satışlarına %8 oranında KDV uygulaması halinde müşteri ve iş kaybına uğrayacaktır. Ancak bu satışlara %1 KDV uygulanması ise sonradan bir vergi tarhiyatı ile karşılaşma riskini göz önüne almak demektir.

   

VI- YARGININ KONUYA BAKIŞI

 

Bu bölümde iki ayrı yargı kararından söz edilecektir. Kararlardan biri Danıştay diğeri ise Ankara Bölge İdaresi Mahkemesi’ne aittir. Bölge İdare Mahkemesi Kararı doğrudan doğruya Bakanlar Kurulu’nun incelemeye konu kararının uygulanmasına yönelik bir tarhiyata ilişkindir ve tarhiyat kaldırılmıştır.

 

Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin([5]), benzeri bir tarhiyatı kaldıran Ankara 1. Vergi Mahkemesi Kararı’nı onama gerekçesi şöyledir:

 

‘…Satışların Uşak Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Başkanlığı’na, Edirne Sosyal Yardımlaşma Dayanışma Vakfı Başkanlığı’na yapıldığı açık olduğundan, Yasa’nın aradığı anlamda inceleme raporunda ve eki tutanakta bu kurumların nihai tüketici veya malı aynen ve işledikten sonra başkalarına satmayı hedefledikleri yönünde bir tespit ve inceleme yapılmadan nihai tüketici olduğu kabul edilerek %7 oranında KDV farklarının ilgili dönem beyanlarına ilave edilmesi ile bulunan fark noksan incelemeye dayandığından yapılan cezalı tarhiyatta hukuka uyarlık görülmemiştir.’

 

Danıştay’ın Bakanlar Kurulu’nun kararına ilişkin olarak herhangi bir hükmüne rastlamadık. Konu hakkında çok sayıda vergi mahkemesi kararı olmakla beraber bu uyuşmazlıkların Danıştay tarafından henüz karara bağlanmadığı anlaşılmaktadır. Aşağıda incelenen kararla Danıştay sıvılaştırılmış petrol gazına ilişkin KDV oranını arttıran Bakanlar Kurulu Kararı’nı bazı malların perakende safhası için farklı vergi oranları tespit etmeye yönelik yetki açısından incelemiştir.

 

Sıvılaştırılmış petrol gazının teslimi %18 oranında KDV’ye tabi iken, Bakanlar Kurulu 21.12.1995 tarih ve 95/7612 sayılı Kararıyla ‘Sıvılaştırılmış petrol gazının (LPG) otoğaz istasyonları tarafından teslimi’nde %40 oranında KDV alınmasını öngörmüştür. Bu kararla beraber LPG’nin tesliminde, mutfaklarda ve sanayide KDV oranı %18 iken otogaz istasyonları tarafından tesliminde %40 KDV oranı uygulanmıştır.

 

Bakanlar Kurulunun bu kararı, dava konusu yapılmış, verilen iptal kararı Danıştay Vergi Dava Daireleri Genel Kurulu’nca da benimsenmiştir([6]). Kararda benimsenen iptal gerekçesi şöyledir:

 

‘…Sıvılaştırılmış petrol gazının (LPG) otogaz istasyonları tarafından tesliminden’ %40 oranında katma değer vergisi alınmasının öngörüldüğü, 3065 sayılı Kanun’un 28. maddesinde Bakanlar Kurulu’na tanınan yetkinin, herşeyden önce, eşitlik ilkesine uygun olarak kullanılması gerektiği, maddede yer alan, bir malın üretim aşamasında ayrı, perakende satış aşamasında ayrı oranlarda vergiye tabi tutulabileceği yolundaki hükmün, aynı malın ‘kullanım amacına’ göre de farklı oranlar saptayabilme konusunda yetki tanıdığı şeklinde yorumlanamayacağı, aksine yorumun, hem maddenin lafzına, hem de Kanun’un Genel Gerekçesinde anlatımını bulan vergilendirme ilkelerine aykırı olduğu, dava konusu düzenlemede yetki unsuru yönünden hukuka uyarlık görülmediği, öte yandan; dava konusu düzenlemenin sebebinin, mutfaklarda kullanılan LPG gazının maliyetinin yüksek olması ve 2000 yılında uygulanan sübvansiyon sebebiyle oluşan Hazine kaybının telafisi olduğu, kararın gerekçesinde yer alan ‘otogaz istasyonlarında satılan LPG’nin maliyetinin evlerde kullanılandan daha düşük olması nedeniyle tüketici fiyatlarının birbirine yakınlaştırılması’ ibaresinin de bu hususu doğruladığı, ancak, sosyal politika gereği mutfakta kullanılan gaz için satış fiyatının düşük tutulmasının Hazineye getireceği yükün tüm vergi yükümlülerine, mali güçlerine göre dağıtılması gerekirken, bunun yapılması yerine, bu yükün araçlarında LPG kullananların üzerinde bırakılmasında, yukarıda açıklanan vergide eşitlik ilkesine uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle 2000/867 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin eki Kararı iptal etmiştir.’

 

Danıştay uyuşmazlığı bir ürünün perakende aşamasında farklı oran belirlenmesine ilişkin Bakanlar Kurulu’na tanınan yetkinin yasaya uygun kullanıp kullanmadığı yönünden ele alarak çözmüştür. Bir ürünün ‘kullanım amacına göre’ KDV oranlarının farklılaştırılmasına ilişkin düzenlemenin; toptan aşaması için ayrı, perakende aşaması ayrı oran belirlenmesine ilişkin düzenleme ile yetki unsuru yönünden çatıştığı sonucuna varmıştır. Kararda Bakanlar Kurulu’nun bu yetkisini yasaya aykırı olarak kullanamayacağı vurgusu da ayrıca yapılmıştır.

   

VII- SONUÇ

 

Bakanlar Kurulu’nun incelenen Kararı çok sayıdaki mükellefi ilgilendirmektedir. Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları, Tarım Kalkınma Kooperatifleri, basit usulde gelir vergisine tabi mükellefler, gelir vergisinden muaf olanlar ve çiftçiler. Yani üretici, çifti ve köylülerin kurdukları kooperatifler ile bu kesimlere yardım amacıyla kurulan vakıflar ayrıca esnaf, manav, bakkal, lokanta, büfe, seyyar satıcı vb. ile bu kişi ve kurumlara bu ürünlerin satışını yapan üreticiler, toptancılar, tarım ve hayvan çiftlikleri ve benzerleri.

 

Bir tek işletmenin ülkemiz insanı ve ekonomisi için hayati önem taşıdığı, reel sektörün ve tarımın çözüldüğü/çözüleceği bir ekonomik kriz ortamında, böyle bir kararın uygulamada olması kayda değer. Otomotivden, konuta ve beyaz eşyaya KDV oranlarının aşağı çekildiği bu ekonomik kriz ortamında vergi mükelleflerini, ülke tarımını ve gıda güvenliğini tehdit eden bu Kararın kaldırılması öncelikle ve ivedilikli gerçekleştirilmelidir.

   

   

Yazar:YusufİLERİ*

 

E- Yaklaşım / Temmuz 2009 / Sayı: 199  


     

(*)Dr., Haliç Üniversitesi

 
 

([1])31.12.2003 tarih ve 25333 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır.

 
 

([2])Ö.Alparslan ARİTE, http://www.alomaliye.com/alparslan_arite_kdv_farkli.htm http://www.alomaliye.com/alparslan_arite_kdv_farkli.htm

 
 

([3])Ramazan IRMAK, ‘Basit Usulde Vergilendirilen Mükelleflere Yapılacak Büyük ve Küçükbaş Hayvan Eti Satışlarında Uygulanacak KDV Oranı’, Yaklaşım, Eylül 2006, Sayı: 165

 
 

([4])Ramazan IRMAK, ‘KDV Kanunu Açısından Perakende Teslimin Önemi’, e-YaklaşımEylül 2007, Sayı: 50

 
 

([5])Ankara Bölge İdare Mahkemesi’nin, 09.10.2008 tarih ve E:2008/6204, K:2008/5863 sayılı kararı

 
 

([6])DVDDGK’nın, 31.01.2003 tarih ve E:2002/294, K: 200327 sayılı kararı (http//www.daniştay.gov.tr/kerisim/container.jsp)